"İyi tasarlanmış ve yazılmış bir reklam afişine bakarken, televizyonda bir basket maçı izlerken, çocuklarımızı şefkatle büyütürken, kendimizi vererek bahçemizde çalışırken, sahici bir biçimde sanatla uğraşıyor oluruz. Eğer bu sanatçılığı bilincimize çıkarabilirsek, yaşantımızı dönüştürebiliriz. Şimdi yapmakta olduğumuz aynı eylemleri yapıyor olacağız belki, ama o eylemleri üzerlerine bilinçle yoğunlaşarak yapacağız. Yaşama biçimimizin dışsal herhangi bir olgusu zorunlu olarak değişmeyecek belki, ama bizim bu olguları kavrayışımız derinleşecek, yaşama bağlılığımız artacak, hayatımızın manevi boyutu canlanacaktır. "Hayata dönmüş" olacağız, zaten yaşamakta olduğumuz hayatlara daha eksiksiz olarak döneceğiz." "Avrupalı olmayan kültürlerin hiçbirinde estetik anlamda bir "sanat" kavramı olmadığı gibi bu kavramın getirdiği sergileme ve muhafaza pratikleri de yoktur. (Bu nokta Japon ve Çin kültürü söz konusu olduğunda özellikle göz önünde bulundurulmalıdır.) ...
Evet sanırım böylesi daha mantıklı. Zaten çoğu zaman altını çizdiğin yerler, bir şekilde senin de 'onaylandığın' düşüncelerden oluşuyorlar. Ama eğer bir kitapta altını çizdiğin yerler çoksa, o da iş görüyor; çünkü bu sefer aralarda kalan boş yerleri daha dikkatli okuyabiliyorsun. Veya okumuyorsun; bilemiyorum.
YanıtlaSilEğer hepsi çizilmiş ve hiç boş yer olmazsa daha dikkatli okuduğun yerler de altını çizdiklerin olur...
YanıtlaSilKi hep hiç çizmemeyi tercih ediyorum birincisi kitaba kıyamadığımdan, ikincisi tam da bu yüzden...
Ve birine bir paragraf bir şey okutmak istediğimde sadece başlangıç cümlesini işaret edip "nerede durman gerektiğini sen belirle" dediğim de çoktur.. Bir keresinde arkadaşım kitabı bitirecekti, zamanımız dar olmasaydı hiç ses etmezdim...