Kayıtlar

2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Ben, Sen, Biz

Resim
Kendini varolanı yenilemekle, betimlemekle ve yeniden üretmekle sınırlamamak, aksine henüz olmamış olanı icat etmeyi ya da düşlemeyi bilmek… Ben, Sen, Biz - Luce Irigaray

Bağımsızlığa Doğru -2

Resim
Sahici aşk, iki ayrı özgürlüğün karşılıklı tanınması temeline oturmak zorundadır; seven kadın da, erkek de, o zaman, hem kendi varlığını, hem de karşısındakinin varlığını duyacaktır: hiçbiri aşkınlığından vazgeçmeyecek, kendi varlığını sakatlamayacaktır; ikisi de, üzerinde yaşadıkları dünyada, birtakım değerler ve erekler bulup ortaya çıkaracaklardır. Her ikisi için de aşk, kendini verişte benliğini tanımak, evreni zenginleştirmek biçimine girecektir. Gerorge Gusdorf, la Connaissance de Soi ( İnsanın kendini tanıması) adlı yapıtında, erkeklerin aşktan, sevgiden beklediğini pek güzel özetlemektedir. Aşk, bizi bizden, dar kalıbımızdan kurtararak kendi benliğimizi gösterir bize. Bize yabancı olan ve bizi tamamlayan varlıkla ilinti kurduğumuz an kendimizi olumlarız. Bir bilgi türü olan sevgi, nicedir içinde yaşadığımız görünüme bile yeni nitelikler kazandırır, önümüzde yeni gökler, yeni topraklar açılır. İşin en büyük sırrı da buradadır zaten: dünya bir başka varlıktır, ben de bir b

Bağımsızlığa Doğru -1

Resim
Bazıları, hiçleşme arzusunun insanı eziyetten hoşlanmaya (mazoşizme) götürdüğünü öne sürmüşlerdir. Ancak daha önce de söylediğim gibi, eziyetseverlik ancak "kendimi, başkasının gözündeki nesnelliğimle büyülemeye” çalıştığım zaman söz konusu olabilir, yani öznenin bilinci ben’e doğru dönüp onu aşağılanmış durumda yakalamaya çalıştığı zaman. Oysa, sevdalı kadın, kendi ben’i içinde yabancılaşmış, kendine hayran biri aracılığı ile kendi dar sınırlarını aşmak, sınırsız olmak için yanar tutuştur. Kendini kurtarmak için teslim olur aşk’a; ancak putlaştırıcı aşkın aykırılığı şuradadır ki, sevdalı kadın, kendisini kurtarmak isterken bir de bakarsınız ki kendi varlığını bütünüyle yadsımış. Duygusu sofuca(gizemci) bir boyut kazanır; tanrıdan artık kendisine hayran olmasını, kendisini onaylamasını beklemez; onun varlığında erimek, onun kollarında kendinden geçmek ister. “Bir aşk ermişi olmak isterdim, diyor Madam D’agoult. Böyle çileci coşkunluk ve çılgınlık anlarında, kendini dine adamı

penye ve hakikat

Resim
penye ve hakikat iyiydik. penyelere inanıyorduk doğum günü şarkılarına, pastalara ve mumu üfleyen kişiye iy ki doğmuş olmanın neşeli gerekliliğine kimyaya, ölçü ve tartı aletlerine inanıyorduk adı fatma, fatma’ya hemen inanıyorduk sergio leona’ya, elektrik enerjisine adı ali, ali’ye niçin inanmayalım iyiydik ikinci tokatları kültürel fark kuramıyla açıklıyorduk birincisi doğaçlamaydı zaten üçüncü tokat ama insan haklarına aykırı insan haklarına inanıyorduk jonh locke’a ve john wayne’e bir yerden bir yere gitmeye inanıyorduk montlara, pamuk tarlalarına, virginia tütününe ölülerin yönetimindeki dirilerin savaşına ama en çok penyelere "lili marlen şarkısı ne kederlidir" aldık, kabul ettik; çok kederlidir buralarda bir yerdeydi, ona da inanıyorduk her neydiyse zaten şüphe yok inanmamıza el kameralarına, merhamete… reno toros’a nerdeyse iman edecektik üretimden kalkmasa iyiydik penyelere inanıyorduk. monogamiye ve sürprizlere sürpriz diyen bir ağzın k
Resim
Sağır dilsiz çocuklar Merzifon Amerikan Lisesi'nde aynadan konuşma öğreniyor. Osmanlı'da tek okul, 1900.
Resim
- bu en sevdiğim müzik - ilk kez duydum - ben de. ve tanrı kadını yarattı (1956)
Resim
“Oysa tüm düşleri elinden alınmış bir dünyaya gerçeklik egemen olabilir mi? Gerçeklikten ibaret bir dünya oluşturmaya çalıştığımız ölçüde elimiz ayağımıza dolaşmakta ve bu gerçeklikten giderek uzaklaşmaktayız. Gerçekleştiği an ortadan kaybolmaya başlayan bir gerçeklik evreni içinde yaşıyoruz.” Jean Baudrillard

kumarbaz

Resim
Resim
Bir diktatörün yükselişini haber veriyorum size : Antonin Artaud kendini denize atandır. Günümüzde kendisi ne okullarınıza, ne yaşamlarınıza ne de en gizli düşüncelerinize saygı göstermeyecek büyük bir meşalenin yandığını bilinmez bir uçuruma sürüklenmek isteyen kırk kişiye yol göstermek gibi devasa bir işi üstlenmiş bulunuyor. Bizler onunla dünyaya sesleniyoruz ve bundan herkes nasibini alacak, herkes Tanrı namına nefret ettiği ne varsa öğrenecek, bir güneş lekesi biçiminde yitip gitmeye bıraktığı ne varsa öğrenecek, kepazeliğini öğrenecek ama en başta da, bu dünyayı paylaşan, zihinsel alanı elinde tutan büyük güçler, yani üniversiteler, dinler, hükümetler öğrenecek. La Revolution Surrealiste / Aragon / 1925 Düşlerimin rengi bu:  Georges Raillard ile söyleşiler / JOAN MİRO kitabından alıntıdır.

aşktan, şiirden

Resim
"Başkaldırı öncesiz ve sonrasız olarak bir tek aşktan, şiirden doğar." Aragon

İstanbul "ben" der. Ankara "biz".

Resim

mayakovski ve lili brik

Resim
sadece kendi söylediğinin doğru olduğunu düşünenlere biz hep yanlış şeyler mi söylüyoruz?
Resim
türlü filozofları, freud'u falan da gündemle anlamaya başladıysak artık rüyalarımızı konuşabiliriz.   görsel : jaya suberg

PTT Kargo’dan bireysel kitap gönderenlere destek

Resim

Nazım Hikmet - Kız Çocuğu

Resim
KIZ ÇOCUĞU Kapıları çalan benim kapıları birer birer. Gözünüze görünemem göze görünmez ölüler. Hiroşima'da öleli oluyor bir on yıl kadar. Yedi yaşında bir kızım, büyümez ölü çocuklar. Saçlarım tutuştu önce, gözlerim yandı kavruldu. Bir avuç kül oluverdim, külüm havaya savruldu. Benim sizden kendim için hiçbir şey istediğim yok. Şeker bile yiyemez ki kâat gibi yanan çocuk. Çalıyorum kapınızı, teyze, amca, bir imza ver. Çocuklar öldürülmesin şeker de yiyebilsinler.                                                 (1956)

MEÇHUL ÖĞRENCİ ANITI - Ece Ayhan

Resim
MEÇHUL ÖĞRENCİ ANITI Buraya bakın, burada, bu kara mermerin altında Bir teneffüs daha yaşasaydı Tabiattan tahtaya kalkacak bir çocuk gömülüdür Devlet dersinde öldürülmüştür Devletin ve tabiatın ortak ve yanlış sorusu şuydu: -Maveraünnehir nereye dökülür? En arka sırada bir parmağın tek ve doğru karşılığı: -Solgun bir halk çocukları ayaklanmasının kalbine!dir. Bu ölümü de bastırmak için boynuna mekik oyalı mor Bir yazma bağlayan eski eskici babası yazmıştır: Yani ki onu oyuncakları olduğuna inandırmıştım O günden böyle asker kaputu giyip gizli bir geyik Yavrusunu emziren gece çamaşırcısı anası yazdırmıştır: Ah ki oğlumun emeğini eline verdiler Arkadaşları zakkumlarla örmüşlerdir şu şiiri: Aldırma 128! İntiharın parasız yatılı küçük zabit okullarında Her çocuğun kalbinde kendinden daha büyük bir çocuk vardır Bütün sınıf sana çocuk bayramlarında zarfsız kuşlar gönderecek. Ece AYHAN

Yalnız Kedi

Resim
"Neruda ne iyi diyor: 'Yalnız Kedi, baştan beri kusursuz biçimdeydi' diye. Yere düşen bir gazete, yeni ütülenmiş bir çamaşır, yeni alınan bir eşya, hep Kedi içindir. Evin en rahat, en yüksek, en alımlı köşesini bulur ve kendine ayırır. Kedi, evi sever. O yüzden denizi bile aşıp bulur evini de sahibini pek aramaz. Sahipsizdir. Yemek vererek gönlünü kazanamazsınız. Sizi o seçer, görmeyince de unutur. Bir daha gördüğünde, aradan hiç zaman geçmemiş gibi sürdürür ilişkiyi. (...) Kedi, kendi varoluşunun başlı başına bir mutluluk kaynağı olduğu inancındadır, ödün vermez. Nankör sayılması bu yüzdendir sanırım. Almaktan çok paylaşmayı sevenlerin hayvanıdır Kedi. Uyudu mu kinini de unutur..."  -Tomris Uyar- Carlos C. Laínez
Resim
Eğer kelebek olsaydık güzel şeyleri ölene dek hissetme şansımız vardı. Kelebek olduğumuza sevinerek ölebilirdik. Ama belki de kötü şeyler olacaktı iyi ki kelebek değildik.

8 mart 2014 - İstanbul ve Ankara

Resim

Bu tam sayı bilinmez

Resim
Gözlerimi yumuyorum ve bir kuş sürüsü görüyorum. Görüntü bir saniye sürüyor, Belki de daha az; kaç kuş gördüğümü bilmiyorum. Sayıları belli miydi? Değil miydi? Bu sorun Tanrı var mı sorusunu akla getiriyor. Eğer Tanrı varsa kuşların sayısı belli, çünkü o kuş gördüğümü biliyor. Tanrı yoksa sayıları belli değil, çünkü bu hesabı kimse yapamaz. Bu durumda (diyelim ki) ondan az, birden fazla sayıda kuş gördüm; ama dokuz, sekiz, yedi, altı, beş, dört, üç, iki kuş görmedim. Onla bir arasında bir sayıda, ama dokuz, sekiz, yedi, altı beş vb. değil. Bu tam sayı bilinmez; ergo * *  Tanrı vardır. * *Öyleyse, dolayısıyla Yaratan /  Jorge Luis Borges / İletişim yayınları Fotoğraflar : Yasemin Şahin Mart 2014 / İstanbul daha fazlası
literatüre "leonardo dicaprio sendromu" diye bir şey geçmeli. kazanmaya bu kadar yakın olup kaybetme sendromu. sisifos'a benzemiyor ama bi düşünelim. :)

Tek kişilik örgüt

Resim
Tek kişilik örgüt gibisin, bu örgüte üye olmakla kendime tek kişilik örgüt kurmak arasında gidip geliyorum.

geldim, yoktum

Resim
- Geçen Ankara'ya geldim, yoktun... - Evet sorma, geçen Ankara'ya ben de geldim, yoktum...   Aneta Ivanova

Ah bi geçebilsem...

Resim
  Sergio LARRAIN, London, 1959 Daha önce hiç geçmediğim yoldan gittim eve bugün.  Ve o hiç görmediğim yolun ağaçları çok güzeldi, büyümüştü.  Seni de hiç görmemiştim, kesin sen de büyümüştüm.  Ah bi geçebilsem...

Bayan değil, kadın. Ama neden?

Resim
Herkesin korkmadan kadın diyebildiği, kadınların bayan değil, 'bağyan' hiç değil, kadın olduğunu yüksek sesle haykırabildiği günlere... Haber: Diren Yeşil - Melis Uluğ (*) kaynak burası / 20/02/2014 - Radikal Gazetesi Geçen gün sosyal medya üzerinden Türkiye ’deki adaletsizliği konuşurken arkadaşlarımızdan birisi “Adalet artık sadece bir bayan ismi” dedi. Ben ve kadın arkadaşlarım durur muyuz, hemen “Bayan değil, kadın” dedik. Bunu dediğimiz zaman ortalığı aldı bir kıyamet. Bayan kelimesinin kullanılmasına karşı çıkanlar ve kullanılmasını destekleyenler arasında kıyasıya bir tartışma yaşandı. Yazımızda öncelikle neden ‘bayan değil, kadın’ dediğimizi açıklamaya, ikincil olarak da gelen eleştirileri dile getirmeye çalıştık. İlk önce cinsiyet ve hitap biçimleri arasındaki farkı ortaya koymakta fayda var. Bir bireyin cinsiyeti tanımlanırken kadın ve erkek kelimeleri kullanılır. Öte yandan bir hitap biçimi olan ‘bay’ ve ‘bayan’ kelimeleri ise cinsiyet kullanı