Kayıtlar

Haziran, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
Resim
"Milan Kundera'nın söylediği gibi: Cervantes Don Kişot'u mitlerden, maskelerden, basmakalıplardan, önyargılardan ve önyorumlardan örülü perdeyi yırtmak için gönderdi, içinde bulunduğumuz ve anlamaya çabaladığımız dünyayı sıkı sıkı örten perdelerden... Ancak perde kalkmadıkça ya da yırtılmadıkça boşuna uğraşıyoruz. Don Kişot bir fatih değildi, 0 fethedilmişti. Ancak, yenilgisi ile, bize gösterdiği, “hayat denen kaçınılmaz yenilginin karşısında yapabileceğimiz tek şey durup onu anlamaya çalışmaktır” oldu. Bu Miguel de Cervantes'in büyük, çığır açan keşfiydi; bir kere bulundu mu bir daha unutulamazdı. Beşeri bilimlerle uğraşan bizler önümüzde serili duran bu keşfin izlerini takip ediyoruz. Cervantes sayesinde buralardayız. Perdeyi yırtmak, hayatı anlamak... Bunun anlamı ne? Biz, insanlar, iyinin ve kötünün, güzelin ve çirkinin, gerçeğin ve yalanın birbirlerinden kesin bir şekilde ayrıldığı ve asla bir diğerine karışmadığı, böylece şeylerin nasıl olduğunda
Resim
"Birçok kişinin en büyük modern filozof olduğuna inandığı Hegel, özgür olmak için kişinin zorunluluk’un farkında olması gerektiğini söylüyordu: başarılı olmak ve bozguna uğramamak için kişi doğanın değişmez yasalarını sabırla öğrenmeliydi (yani kaçınılmaz ve imkânsız arasındaki farkı). Doğanın empoze ettiği sınırlamalar bir kere öğrenildi mi – imkânlı ve imkânsız arasındaki sınır çizildi mi- bu öğrenilmiş bilgi ile insanlar uygulanabilir hedefler ve gerçekleştirebileceği planlar yapabilirdi; planların bozulması ve beklentilerin altüst olması yerine. Kısacası doğanın inatçı yasalarına teslim olmak insanın etkin eylem kapasitesini artırırken aynı zamanda insanın seçme özgürlüğünün alanını da genişletir." bu bir günlük değildir - zygmunt bauman - ayrıntı yayınları
Resim
Angelus Novus - Paul Klee Dirilen Tarih Meleği üzerine.... «Angelus Novus dalıp seyrettiği bir şeyden uzaklaşmak üzereymiş gibi duran bir meleği anlatır. Gözleri dik dik bakıyor, ağzı aralık, kanatları iki yana açılmış. Tarih Meleği bu şekilde betimlenir. Yüzü geçmişe dönüktür, Bizim olaylar zinciri olarak gördüğümüzü, o üst üste binmiş yıkıntılardan oluşan tek bir felaket olarak görür ve onu ay aklarının önüne fırlatır. Melek, kalıp ölüleri uyandırmak ister ve kırılıp dökülenleri bütün hâline getirmeyi. Ancak cennetten gelen bir rüzgâr esmektedir; kanatları bu rüzgâra öyle kapılmıştır ki artık onları kapatamaz. Önündeki yıkıntı gökyüzüne doğru büyürken fırtına onu sırtını döndüğü geleceğe karşl koyamadlğı bir şekilde savurur. Bu fırtına bizim gelişme dediğimiz şeydir.” Walter Benjamin, Paul Klee'nin çizimine bakıp yazmış bunları. Bu çizimden sızan önermelerden ilham alan Benjamin “tarihsel gelişim”e tapınanların, ihtiram edenlerin, saray şairlerin, dalkavukla