"İyi tasarlanmış ve yazılmış bir reklam afişine bakarken, televizyonda bir basket maçı izlerken, çocuklarımızı şefkatle büyütürken, kendimizi vererek bahçemizde çalışırken, sahici bir biçimde sanatla uğraşıyor oluruz. Eğer bu sanatçılığı bilincimize çıkarabilirsek, yaşantımızı dönüştürebiliriz. Şimdi yapmakta olduğumuz aynı eylemleri yapıyor olacağız belki, ama o eylemleri üzerlerine bilinçle yoğunlaşarak yapacağız. Yaşama biçimimizin dışsal herhangi bir olgusu zorunlu olarak değişmeyecek belki, ama bizim bu olguları kavrayışımız derinleşecek, yaşama bağlılığımız artacak, hayatımızın manevi boyutu canlanacaktır. "Hayata dönmüş" olacağız, zaten yaşamakta olduğumuz hayatlara daha eksiksiz olarak döneceğiz." "Avrupalı olmayan kültürlerin hiçbirinde estetik anlamda bir "sanat" kavramı olmadığı gibi bu kavramın getirdiği sergileme ve muhafaza pratikleri de yoktur. (Bu nokta Japon ve Çin kültürü söz konusu olduğunda özellikle göz önünde bulundurulmalıdır.) ...
Yarattığı kendi hayal dünyasının ürünleri miydi yoksa gerçekten yaşadıklarını mı kaleme almıştı?Ne korkutucu bir soru o dönem için.Be daha da korkuncu hayaldünyasının genişliğinin yanında bunları edebileştirecek yeteneğe de sahip olması.Yani sadece yaşamak ile kalsa kimse De Sade', canavarlık ile suçlamazdı.Korktukları De Sade değil yeteneğiydi.
YanıtlaSilçok iyi tespit... gerçekten öyle!
YanıtlaSil