Albert Camus / Yaz kitabından...
...
"Tel örgüleri ona bakarak geçip yıkıntılar arasına giriyorum en sonunda. Ve aralığın şanlı ışığı altında, tamı
tamına bulmaya geldiğimi ve zamana ve dünyaya karşın, bu ıssız doğada bana, gerçekten yalnızca bana sunulmuş
olanı buldum, yaşamda yalnız bir iki kez olabilirdi böylesi, bundan sonra da insan isteğine kavuştuğunu düşünebilirdi. Her yanına zeytinler saçılmış pazaryerinden,
aşağıda köy görünüyordu. Hiçbir gürültü gelmiyordu buradan; duru havada hafif dumanlar yükselmekteydi.
Deniz de susuyordu, kıvılcımlar saçan, soğuk bir ışığın
kesintisiz akışı altında soluğu kesilmişti sanki. Günün kırılgan şanını Chenoua'dan gelen bir horoz sesi kutsuyordu yalnızca. Yıkıntıların bulunduğu yanda, gözün uzanabildiğince uzaklarda, billursu havanın saydamlığında
yalnızca çiçek bozuğu taşlar ve pelinler, ağaçlar ve kusursuz sütunlar görünüyordu. Öyle görünüyordu ki, hesaplanması olanaksız bir an için sabah donmuş, güneş
durmuştu. Bu ışık ve sessizlik içinde, azgınlık ve gece
yılları ağır ağır eriyordu. Sanki uzun zamandır durmuş
yüreğim usul usul yeniden çarpmaya başlıyormuş gibi,
içimde neredeyse unutulmuş bir sesi dinliyordum. Şimdi uyanmış, sessizliği oluşturan ayrımsanmaz sesleri birer birer tanıyordum: kuşların kesintisiz sesi, kayalıkların
dibinde denizin hafif ve kısa iç çekişleri, ağaçların titreşimi, sütunların kör şarkısı, pelinlerin, ürkek kertenkelelerin hışırtısı. Bunu işitiyordum, içimde yükselen mutlu
dalgaları da dinliyordum. Bana öyle geliyordu ki, en sonunda, hiç değilse bir anlığına, limana gelmiştim ve bu
an bundan böyle hiç bitmeyecekti. Ama az sonra gözle görülür biçimde güneş bir basamak yükseldi. Bir karatavuk kısa bir giriş yaptı, hemen arkasından da dört bir yandan, bir güç, bir sevinç, şen bir uyumsuzluk, sonsuz
bir kendinden geçişle kuşların şarkısı patladı. Gün yeniden yürümeye başladı. Akşama dek taşıyacaktı beni.
Öğleyin, son günlerin azgın dalgalarının çekilirken
bıraktığı bir köpükle örtülmüş gibi siğilotlarıyla örtülü,
yarı kumluk yokuşlar üzerinden, bu saatte bitkin bir deviniyle ancak şöyle bir yükselen denize bakıyor, uzun
süre dindirilmedi mi varlığı kurutan iki susuzluğu gideriyordum, sevme ve hayran olma susuzluğunu."
Yorumlar
Yorum Gönder