kim olduğumuz konusunda
Birkaç hafta boyunca nasıl başlayacağımı düşündüm. Hiçbir yaşam anlatılmaz, dedim durdum kendime. Ne denli çok gerçekten söz edilse, ne denli çok ayrıntı verilse, asıl söylenmesi gereken bir türlü söylenmez. Falanca kişi şurada doğdu, buraya gitti, şunu bunu yaptı, bu kadınla evlendi, şu şu çocukları oldu, yaşadı ve öldü, geride şu şu kitapları ya da şu savaşı ya da şu köprüyü bıraktı demekle bir şey anlatmış olmuyorsunuz. Hepimiz bize birtakım öyküler anlatılmasını isteriz ve bu öyküleri çocukken yaptığımız gibi dinleriz. Sözcüklerin içinde gizli gerçek öyküyü düşleriz, bunu yapabilme için de öyküdeki kişiyle kendimizi özdeşleştirir, kendimizi anladığımız için de onu da anlayabildiğimizi sanırız.
Bu bir yanılsamadır. Belki de kendimiz için varızdır, hatta bazen kim olduğumuz konusunda bir ışık yanabilir, ama sonunda kesinlikle emin olamayız ve yaşam sürüp giderken kendimize karşı saydamlığımızı giderek yitirir, kendi tutarsızlığımızın ayrımına daha çok varırız. Hiç kimse başkasının sınırlarını geçemez, çünkü hiç kimse kendisine tam anlamıyla ulaşamaz.
Paul Auster- Kilitli Oda
illustrasyon: J. Alex Stamos
http://sivildenemeler.wordpress.com/2011/11/27/yorumlamak-dunyayi-yoksullastirmaktir/
YanıtlaSilAksi bir kaygı burada var. Anlatılanın dışında bir yorumun ölüm olduğundan bahsediyor. İlhan Berk'in 'adlandırmak ise ölümdür' dediği gibi sanırım.
Yazı çok uzundu... Kendi sınırsızlığımıza vurgu mudur ölüm bilemedim. İsimler koymak, sınırlamak demek. Bence İlhan Berk buna gönderme yapmış. İsimlemek, cisimlemek onu ölümünü ilan etmek gibi demiş..
YanıtlaSil