tag:blogger.com,1999:blog-75082222969460118222024-03-23T13:16:57.160+03:00Düşünkara Fanzindusunkarafanzin( )gmail.comYasemin Şahinhttp://www.blogger.com/profile/04889846396469109021noreply@blogger.comBlogger662125tag:blogger.com,1999:blog-7508222296946011822.post-50160156860656457382023-08-10T15:44:00.001+03:002023-08-10T15:44:01.179+03:00“Yaşamında en zor işin, kendi yolunu yürümek olacak — ve ilişkin olan, önem ve değer verdiğin kişilere, bunu anlatmak.”<div><br></div><div>[#OruçAruoba / De ki İşte]</div>Yasemin Şahinhttp://www.blogger.com/profile/04889846396469109021noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7508222296946011822.post-86180698482353950902023-08-10T15:43:00.002+03:002023-08-10T15:43:31.356+03:00Mutluluk yolu / bertrand Russell alıntı#bertrandrussell #mutlulukyolu <div>"Düpedüz budala olan varlıklı kimseleri bir yana bırakarak, yorgunlukları ekmek parası kazanmak için çok çalışmaları ile ilgili çoğunluğun halini ele alalım. Bu hallerde yorgunluk, büyük ölçüde,</div><div>endişeden ileri gelir; oysa bu endişeyi, daha uygun bir hayat felsefesi ve biraz daha fazla bir zihin disiplini ile önlemek mümkündür. İnsanların çoğu, düşüncelerine hakim olma işinde pek yetersizdir. Bununla demek istiyorum ki, henüz herhangi bir harekette bulunamayacakları sırada, tedirgin edici konular üzerinde düşünmemeyi beceremezler. İş üzüntülerini yataklarına götürürler ve yarının zorlukları ile başa çıkabilmek için taze güç kazanmaları gereken gcce saatlerinde, o anda</div><div>hicbir şey yapılamayacak sorunları zihinlerinde canlandırır dururlar: bunlar üzerinde düşünürler, hem de yarın için doğru bir hareket hattı</div><div>bulacak şekilde değil, uykusuzluk düşüncclerinin özelliği olan, yarı</div><div>deli bir şekilde düşünürler. Sabahleyin ise, üzerlerinde, gece yarısı deliliğinden kalma bir şeyler bulunur ki, muhakemelerini gölgeler,</div><div>sinirlerini gerer ve her engel karşısında öfkelenmelerine yol açar.</div><div>Akıllı insan, dertleri üzerinde, gerektiği zaman düşünür; başka zamanlarda ise başka şeyler düşünür; gece hiçbir şey düşünmez. Yalnız büyük buhranlar, örneğin iflâsın pek yakın olması ya da adamın karısından kuşkulanmasına yol açan sebepler bulunması gibi büyük buhranlar için de, elden bir şey gelmediği bir sırada düşünmemelidir demek istemiyorum. Bunu ancak zihin disiplini olağanüstü yüksek</div><div>olanlar yapabilir. Ama alelâde günlerin alelâde güçlükleri, bunlarla</div><div>ilgilenme zamanı dışında, bir yana bırakılabilir. Dimağın düzenli çalışır hale getirilmesi ile hem mutluluğun, hem de yeteneğin artışı,</div><div>insanı saşırtacak kadar büyük olur; düzenli çalışan bir dimağ da,</div><div>herhangi bir sorunla, gerektiği zaman, yeterince uğraşır; her an ve boş yere uğraşmaz. Güç ya da endişe verici bir karar alınması gerektiği zaman gerekli bütün bilgiler elde edilir edilmez, olanca aklınızı o iş üstüne toplayıp kararlarınızı veriniz, karar verdikten sonra da, yeni</div><div>bir gerçekle karşılaşmadıkça, o kararı yeniden gözden geçirmeye</div><div>kalkmayınz. Kararsızlık kadar yorucu ve boşuna bir şey yoktur."</div>Yasemin Şahinhttp://www.blogger.com/profile/04889846396469109021noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7508222296946011822.post-17311911348379687042023-08-10T15:42:00.001+03:002023-08-10T15:42:21.563+03:00Mutluluk yolu / Bertrand Russell - alıntı"İlk ahlak öğretiminin en fazla kötülüğü cinsiyet alanında görülür. Eğer bir çocuk sert ana-baba, ya da dadılarca geleneklere uygun bir biçimde eğitilmiş, altı yaşına gelinceye değin cinsel organlarla<div>günahi öyle sıkı bir biçimde birbirine bağlamıştır ki, onun gözünde</div><div>bunların, yaşam süresince ayrılması beklenemez. Bu duygu, doğaldır</div><div>ki, Oidipus kompleksi ile de arttırılmıştır; çünkü çocuklukta en cok sevilen kadın, kendisiyle cinsel ilişkiler kurulamayacak olan bir kimsedir. Bunun sonucu olarak, çoğu olgun erkekler, cinsel işlerin kadınları alçalttığı düşüncesini besler ve karıları cinsel birleşmeden nefret etmiyorsa, onlara saygı göstermezler. Buna karşılık, karısı soğuk olan bir koca, içgüdüsel bir kışkırtmayla, gönül doyumunu başka yerlerde arar. Oysa, bu içgüdüsel doyuma kısa bir süre için erişilmiş olsa bile, bu adam, karısı olsun, metresi olsun, herhangi bir kadınla kurduğu bağdan mutluluk sağlayamayacaktır. "Lekesiz" kalması ısrarla öğretilmiş bir kadında da aynı şeyler olur. Böyle bir kadın, kocasıyla</div><div>cinsel ilişkilerde kendisini tutar ve bunlardan herhangi bir haz duymaktan çekinir. Bununla birlikte, bu durum günümüz kadınlarında,</div><div>eli yıl öncekilere göre, çok azalmıştır. Şunu da söyleyebilirim ki,</div><div>bugün eğitimli kimseler arasında, erkeklerin cinsel yaşamı, kadınla-</div><div>rInkinden daha çapraşık bir hal almış ve daha çok zehirlenmiştir."</div><div><br></div><div>Mutluluk yolu, Bertrand Russell</div>Yasemin Şahinhttp://www.blogger.com/profile/04889846396469109021noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7508222296946011822.post-79490020222402390462023-07-26T15:32:00.001+03:002023-07-26T15:32:24.372+03:00"Çünkü bazen, yaşamı taçlandırdığını ve haklı gösterdiğini düşündüğümüz o bahçeler dolusu çiçekleri bize yollayan sadece kupkuru bir topraktır."<div id="m#msg-f:1772486332910065305" class="mail-message expanded"><div class="mail-message-content collapsible zoom-normal mail-show-images "><div class="clear"><p>Doris Lessing / Siyah Madonna<br><u></u><u></u></p><div><br></div></div></div><div class="mail-message-footer spacer collapsible"></div></div>Yasemin Şahinhttp://www.blogger.com/profile/04889846396469109021noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7508222296946011822.post-1823388205467321702023-03-11T09:05:00.001+03:002023-03-11T09:05:16.036+03:00karakter analizi / William reich alıntı / mazoşist karakter bölümünden<span ;="">Kışkırtma ne anlama geliyordu? Bu onun sevgi isteme biçimiydi; bütün mazoşist karakterlere özgü olan biçim. İçindeki gerginliği ve kaygıyı hafifletmek için sevildiğine dair kanıtlar görmek istiyordu. Talihsiz mastürbasyon tarzı gerginliğini arttırdığı ölçüde sevgi isteğini güçlendiriyordu. "Bataklığa saplanmışlık hissi" ne kadar yoğunlaşırsa mazoşist tavrı o kadar</span><br>
<span ;="">belirginleşiyor, yani her türlü çareye başvurarak karşılanmasını sağlamaya çalıştığı sevgi talebi o kadar güçleniyordu.</span><br>
<span ;="">Ama sevgi niçin bu dolaylı, örtük biçimde talep ediliyordu? Bağlılığına ilişkin her yoruma niçin bu kadar şiddetli karşı koyu</span><span ;="">yordu? Yakınmaları niçin son bulmuyordu?</span><br>
<span ;="">Anlam bakımından yakınmaları, mazoşizminin ortaya çıkışına uygun düşen şu katmanlaştırmayı gösteriyordu: "Bak, ne kadar berbat durumdayım, sev beni!"; "Beni yeteri kadar sevmiyorsun, bana karşı kötüsün!"; "Beni sevmek zorundasın,</span><br>
<span ;="">sevgini zorla koparacağım. Beni sevmezsen seni kızdıracağım!". Mazoşist eziyet etme tutkusu, mazoşist yakınma, mazoşist kışkırtma ve mazoşist acı çekme, anlam bakımından</span><br>
<span ;="">(dinamiğine bilahare değineceğiz), karşılanması mümkün olmayan ve niceliksel olarak artmış bir sevgi talebinin hayalen</span><br>
<span ;="">veya gerçekten karşılanmamış olmasıyla açıklanabilir. Bu mekanizma mazoşist karakterde spesifiktir, başka hiçbir nevroz</span><br>
<span ;="">biçimine özgü değildir; başka nevroz biçimlerinde görülürse,</span><br>
<span ;="">karakterde buna uygun mazoşist özellik de bulunur.</span><br>
<span ;="">Artan sevgi isteği ne anlama geliyor? Mazoşist karakterlerin kaygı eğiliminin analizi bu konuda bilgi veriyor. Mazoşist</span><br>
<span ;="">davranış ve sevgi talebi tipik olarak, hazsızlıkla dolu gerginlik,</span><br>
<span ;="">kaygı eğilimi ya da sevgiyi kaybetme tehlikesiyle aynı ölçüde</span><br>
<span ;="">artar. Sonuncusu mazoşist tepkinin kaynağı olan kaygı eğilimine ters düşmez, çünkü kaygı tehdidini sevilmek istemek</span><br>
<span ;="">suretiyle bağlamak da mazoşist karakterde tipiktir. Nasıl</span><br>
<span ;="">yakınma çarpıtılmış bir sevgi talebi, kışkırtma da zorla sevgi</span><br>
<span ;="">koparma girişimi ise, bir bütün olarak mazoşist karakter formasyonu kendisini kaygıdan ve hazsızlıktan kurtarmaya</span><br>
<span ;="">yönelik başarısız bir girişimdir. Başarısız, çünkü bütün bu girişimlere rağmen sürekli olarak bir anda kaygıya dönüşme</span><br>
<span ;="">tehdidini barındıran iç gerginliğinden hiçbir zaman kurtulamaz. Bu bakımdan acı çekme duygusu somut olguya, yani içte sürekli aşırı gergin durumdaki uyarılmaya ve kaygı eğilimine uygundur. Mazoşist karakteri kompulsif nevrotik duygu kilitlenmesiyle karşılaştırırsak bunu daha iyi anlarız; kilitlenmede kaygı</span><br>
<span ;="">pahasına ama içteki gerginlik iyi işleyen bir karakter aygıtıyla</span><br>
<span ;="">tamamen tüketilmiştir. Bu yüzden huzursuzluk yoktur, varsa</span><br>
<span ;="">karakter zırhı zarar görmüş daha doğrusu işlevi bozulmuş demektir.</span><br>
<span ;="">Mazoşist karakter içindeki gerginliği ve kaygı tehdidini elverişsiz bir yöntemle, kışkırtma ve inat yoluyla sevgi kazanmaya</span><br>
<span ;="">çalışmak suretiyle bağlamaya çalışır. Elbette bunun özel bir nedeni vardır; yani sevgi talebini bu şekilde dile getirmek de mazoşist karakterde spesifiktir. Ama başarısızlığın en önemli</span><br>
<span ;="">nedeni, inat ve kışkırtmanın sevilen ve kendisinden sevgi istenen kişiyi hedef almasıdır. Bunun sonucunda sevgiyi ve ilgiyi kaybetme kaygısı artar; aynı şekilde kurtulmak istenen</span><br>
<span ;="">suçluluk duygusu da azalmayıp aksine artar, çünkü tam da</span><br>
<span ;="">sevilen kişiye eziyet edilmektedir. Mazoşistin çok tuhaf olan</span><br>
<span ;="">davranışının, yani acı veren durumdan kurtulmaya çabaladıkça daha da içinden çıkamaz hale gelmesinin açıklaması</span><br>
<span ;="">budur. Kaygıyı karakterde bağlama girişimleri daha baştan</span><br>
<span ;="">umutsuzluğa mahkûm olduğu için başka türlü olması mümkün değildir.</span><br>
<span ;="">Şimdiye kadar belirtilen tutumları münferit olarak başka</span><br>
<span ;="">karakterlerde de görüyoruz; mazoşist karakterde spesifik olmaları bunların hepsinin bir araya gelmesi nedeniyledir. Peki,</span><br>
<span ;="">bunları bir araya getiren nedir?</span><br>
<span ;="">Buraya kadar mazoşist karakterin aşırıya kaçan sevgi talebinden söz ettik; şimdi buna, bu sevgi talebinin ilk çocuklukta</span><br>
<span ;="">çok derinden yaşanan bir yalnız bırakılma kaygısı üzerine inşa</span><br>
<span ;="">edildiğini eklememiz gerekiyor. Mazoşist karakter yalnızlığa</span><br>
<span ;="">da sevgi ilişkisini kaybetme olasılığına da katlanamaz. Tam da </span><br>
<span ;="">mazoşist karakterlerin sıklıkla giderek yalnızlaşması, "bakın, </span><span ;="">ne kadar mutsuz, yalnız ve terk edilmiş durumdayım" tutu</span><span ;="">muyla gerçekleştirilen ikincil bir mekanizmanın başarısıdır. </span><span ;="">Annesiyle ilişkisini konuşurken hastamız bir keresinde heyec</span><span ;="">anla "yalnız bırakılmak ölümdür, hayatımın sona ermesi demektir" dedi. Farklı biçimde ifade edilmiş olarak bunu başka</span><br>
<span ;="">mazoşist karakterlerden çok sık duydum. Mazoşist karakter</span><br>
<span ;="">ne nesneden ayrılmaya (sevgi nesnesine mazoşist yapışma),</span><br>
<span ;="">ne de nesnenin koruyucu rolünden yoksun kalmaya tahammül edebilir. Psişik temasın kaybına katlanamaz; kaybederse</span><br>
<span ;="">bunu elverişsiz tarzıyla (kendini mutsuz göstermekle) yeniden</span><br>
<span ;="">sağlamaya çalışır. Bu tür karakterlerin çoğu kolayca evrende</span><br>
<span ;="">yalnız ve terk edilmiş oldukları duygusuna kapılır. Bu olguları</span><br>
<span ;="">Rank'ın ana rahmi kaygısı doğrultusunda yorumlamamızı gerektiren bir neden yoktur, her ne kadar bu kaygıya çok sık</span><br>
<span ;="">rastlansa da. Çünkü ister yalnızca ahlaki ister açıkça erojen</span><br>
<span ;="">mazoşist olsun her mazoşistte bu duygu için spesifik erojen</span><br>
<span ;="">bir temel buluyoruz. Bunu söylemişken mazoşistin bilahare</span><br>
<span ;="">ele alınacak olan cinsel yapısına şimdiden değinelim.</span><br>
<span ;="">Mazoşistte deri erotiğinin özel bir rol oynadığı, birçok psikanalizci yazardan (Sadger, Federn ve diğerleri) bilinmektedir.</span><br>
<span ;="">Ancak bu yazarlar deri erotiğini mazoşist sapıklığın doğrudan</span><br>
<span ;="">temeli olarak görmeye çalışmışlardır. Analiz ise, deri erotiğinin ancak çok karmaşık bir dolaylı yoldan, çeşitli gelişim unsurlarının bir araya gelmesi koşuluyla temel haline geldiğini</span><br>
<span ;="">göstermektedir. Sadece yalnız bırakılmak kaygısı sevilen bir</span><br>
<span ;="">kişiyle cilt teması kaybolduğunda ortaya çıkan kaygıya doğrudan dayanır. İlk önce erojen mazoşistin derisinde gruplaşan</span><br>
<span ;="">belirtileri derleyelim. Daima herhangi bir biçimde deri üze-</span><br>
<span ;="">rinde faaliyet yönünde kuvvetli bir istek veya en azından benzer fanteziler (çimdiklenmek, fırçayla ovulmak, kırbaçlanmak</span><br>
<span ;="">iple bağlanmak, deriyi kanatmak vs.) buluruz. Bu bağlamda</span><br>
<span ;="">kaba etler öne çıkar ama ancak anal takılma üzerinden dolaylı olarak. Bu faaliyetlerin ortak yanı, aslında acı değil deri sıcaklığı</span><br>
<span ;="">hissetmek istenmesidir. Kırbaçlanmanın amacı acı vermesi değildir, tersine "yanma" uğruna acı göze alınır. Soğuk ise itici </span><span ;="">gelir. Bazı mazoşistler doğrudan doğruya derilerinin yakıldığı</span><br>
<span ;="">fantezisini kurarlar. "Yatakta çürümek" de deri sıcaklığı arayan isteğin doyurulması olarak buna dayandırılabilir.</span>
<br><br><span ;="">Burada ayrıntısına giremeyeceğimiz başka bir açıdan bakıldığında, kaygının fizyolojisiyle ilgili olan salt fizyolojik bir süreç söz konusudur. Bu varsayıma göre periferik damarların büzülmesi kaygıyı artırır (ürkme halinde solma, korku halinde</span><br>
<span ;="">üşüme, korkudan titreme vs.), buna karşılık deriye daha fazla</span><br>
<span ;="">kan gitmesine dayanan deri sıcaklığı hissi hazzın spesifik bir</span><br>
<span ;="">özelliğidir. İçteki gerginliğin fizyolojik nedeni, beden içerisinde kan damarlarının uyarılmasında meydana gelen ve kaygıyı arttıran değişimlerdir, buna karşılık vücut periferisinde</span><br>
<span ;="">iyi bir kan dolaşımı içteki gerginliği, dolayısıyla kaygının fizyolojik temelini bertaraf eder. Fizyolojik açıdan orgazmın kaygıyı gideren etkisi özünde buna dayanır; orgazm kan dolaşımında periferik damarları genişletecek ve merkezde (splank-</span><br>
<span ;="">nik dolaşım - mide, barsak, dalak, pankreas ve karaciğer kan</span><br>
<span ;="">dolaşımı, -ç.n.) gerginliği giderecek şekilde eşsiz bir değişimi</span><br>
<span ;="">temsil eder.</span><br>
<span ;="">Sevilen kişiyle vücut temasının niçin kaygı giderici etkide</span><br>
<span ;="">bulunduğunu anlamak kolay değildir. Büyük olasılıkla bunun</span><br>
<span ;="">izahı, kısmen betimlenen anlamda doğrudan vücut sıcaklığının, kısmen de beden periferisindeki damarların annenin koruyacağı beklentisiyle uyarılmasının içteki gerginliği fizyolojik</span><br>
<span ;="">olarak gidermesi veya en azından hafifletmesidir. Bu olgular</span><br>
<span ;="">bilahare köklü biçimde ele alınacaktır.</span><br>
<!--/data/user/0/com.samsung.android.app.notes/files/clipdata/clipdata_bodytext_230311_090343_689.sdocx-->Yasemin Şahinhttp://www.blogger.com/profile/04889846396469109021noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7508222296946011822.post-10025906194799427562023-01-26T10:14:00.001+03:002023-01-26T11:08:43.465+03:00karakter analizi /William reich - alıntıAlıntı: "<span ;="">Uygar insanın</span><br>
<span ;="">elinde dış dünyanın gerçek tehlikelerine karşı korunmayı sağlayacak bir dolu araç, yani her türlü sosyal kurum vardır. Ayrıca, çok gelişmiş bir organizma olarak kaçmak veya mücadele</span><br>
<span ;="">etmek için kas sistemine, tehlikeleri öngörmek ve kaçınmak</span><br>
<span ;="">için zekaya sahiptir. İster içinde duyduğu rahatsızlık, ister içgüdü sistemine yönelik dıştan gelen tahrikler sonucu olsun,</span><br>
<span ;="">dürtülerden gelen bir tehlike, yani içten kaynaklanan bir kaygı</span><br>
<span ;="">durumu olduğunda karakterin korunma mekanizmaları tipik</span><br>
<span ;="">biçimde işlemeye başlar. O zaman karakterin görevi, deşarj</span><br>
<span ;="">yolu bulamayan dürtülerin enerjisinin yarattığı güncel kaygıyı</span><br>
<span ;="">(birikim kaygısını) yenmektir.</span><br>
<span ;="">Karakterin bastırmayla ilişkisi şu süreçte görülebilir: Dürtülerin taleplerini bastırma gerekliliği karakter oluşumunu</span><br>
<span ;="">başlatır ama diğer taraftan bir kez oluşan karakter artık bastırma zahmetine girmez, sıradan bastırmalarda serbest dolaşan dürtü enerjileri karakter formasyonları içinde tüketilir. Bu</span><br>
<span ;="">bakımdan, bir karakter özelliğinin oluşması bastırmanın yarattığı çatışmanın çözüme kavuştuğunu gösterir; ya bastırma</span><br>
<span ;="">sürecinden tasarruf edilmiştir ya da gerçekleştirilmiş bir bastırma egoya uygun nispeten katı bir biçime dönüştürülmüştür.</span><br>
<span ;="">Bu nedenle karakter oluşturma süreçleri egonun ruhsal organizmanın çabalarını birleştirme eğilimine tamamen uygundur.</span><br>
<span ;="">Bu olgular, katı karakter özelliklerine dönüşmüş olan bastırmaların, belirtiye yol açan bastırmalardan çok</span><br>
<span ;="">daha zor bertaraf edildiklerini açıklar.</span><br>
<span ;="">Karakter oluşumunun çıkış noktası olan gerçek tehlikelere</span><br>
<span ;="">karşı korunma ile sonundaki işlevi (dürtülerin yarattığı tehlikeye karşı, birikimden doğan kaygıya karşı koruma ve dürtü</span><br>
<span ;="">enerjilerinin tüketilmesi) arasında belirli bir ilişki vardır." </span><!--/data/user/0/com.samsung.android.app.notes/files/clipdata/clipdata_bodytext_230126_100918_899.sdocx-->Yasemin Şahinhttp://www.blogger.com/profile/04889846396469109021noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7508222296946011822.post-74851729552908241332022-08-05T11:02:00.001+03:002022-08-05T11:02:20.091+03:00Albert Camus / Yaz kitabından...<p dir="ltr">... </p>
<p dir="ltr">"Tel örgüleri ona bakarak geçip yıkıntılar arasına giriyorum en sonunda. Ve aralığın şanlı ışığı altında, tamı<br>
tamına bulmaya geldiğimi ve zamana ve dünyaya karşın, bu ıssız doğada bana, gerçekten yalnızca bana sunulmuş<br>
olanı buldum, yaşamda yalnız bir iki kez olabilirdi böylesi, bundan sonra da insan isteğine kavuştuğunu düşünebilirdi. Her yanına zeytinler saçılmış pazaryerinden,<br>
aşağıda köy görünüyordu. Hiçbir gürültü gelmiyordu buradan; duru havada hafif dumanlar yükselmekteydi.<br>
Deniz de susuyordu, kıvılcımlar saçan, soğuk bir ışığın<br>
kesintisiz akışı altında soluğu kesilmişti sanki. Günün kırılgan şanını Chenoua'dan gelen bir horoz sesi kutsuyordu yalnızca. Yıkıntıların bulunduğu yanda, gözün uzanabildiğince uzaklarda, billursu havanın saydamlığında<br>
yalnızca çiçek bozuğu taşlar ve pelinler, ağaçlar ve kusursuz sütunlar görünüyordu. Öyle görünüyordu ki, hesaplanması olanaksız bir an için sabah donmuş, güneş<br>
durmuştu. Bu ışık ve sessizlik içinde, azgınlık ve gece<br>
yılları ağır ağır eriyordu. Sanki uzun zamandır durmuş<br>
yüreğim usul usul yeniden çarpmaya başlıyormuş gibi,<br>
içimde neredeyse unutulmuş bir sesi dinliyordum. Şimdi uyanmış, sessizliği oluşturan ayrımsanmaz sesleri birer birer tanıyordum: kuşların kesintisiz sesi, kayalıkların<br>
dibinde denizin hafif ve kısa iç çekişleri, ağaçların titreşimi, sütunların kör şarkısı, pelinlerin, ürkek kertenkelelerin hışırtısı. Bunu işitiyordum, içimde yükselen mutlu<br>
dalgaları da dinliyordum. Bana öyle geliyordu ki, en sonunda, hiç değilse bir anlığına, limana gelmiştim ve bu<br>
an bundan böyle hiç bitmeyecekti. Ama az sonra gözle görülür biçimde güneş bir basamak yükseldi. Bir karatavuk kısa bir giriş yaptı, hemen arkasından da dört bir yandan, bir güç, bir sevinç, şen bir uyumsuzluk, sonsuz<br>
bir kendinden geçişle kuşların şarkısı patladı. Gün yeniden yürümeye başladı. Akşama dek taşıyacaktı beni.<br>
Öğleyin, son günlerin azgın dalgalarının çekilirken<br>
bıraktığı bir köpükle örtülmüş gibi siğilotlarıyla örtülü,<br>
yarı kumluk yokuşlar üzerinden, bu saatte bitkin bir deviniyle ancak şöyle bir yükselen denize bakıyor, uzun<br>
süre dindirilmedi mi varlığı kurutan iki susuzluğu gideriyordum, sevme ve hayran olma susuzluğunu."</p>Yasemin Şahinhttp://www.blogger.com/profile/04889846396469109021noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7508222296946011822.post-18400160183988364292022-07-27T19:01:00.001+03:002022-07-27T19:01:42.063+03:00kuşatılmış toplum zymunt bauman / alıntı<div>kuşatılmış toplum -zygmunt bauman - alıntı</div><div><br></div><div>ya da</div><div><br></div><div>Hareketi durdurmamaya çabalayan yaseye methiyeler</div><div><br></div><div>"Sonuç olarak "daha iyi bir geleceğin" ütopik modeli artık söz konusu değildir. İki sebepten ötürü yetersizdir. İlki sabitliği nedeniyledir. Çağdaşlarımızın aklından geçen o "daha iyi" şey</div><div>ne olursa olsun, sonsuza dek sürecek "ilk ve son" şey olamaz.</div><div>Nitekim mutluluk tahayyüllerini coğrafi olarak tanımlı, yer değiştirmesi imkânsız bir kentin yerleşik nüfusuyla ilişkilendiren ütopyacı modeller, tam da bu tarz bir "iyi gelecek" kavramı</div><div>sunmaktadırlar. İkincisi, artık demode olmuş ütopyalar, mutlu yaşamın sırrını (bütün olarak toplumun geneline uygulanan ve beraberinde "istikrarlı, sabit" bir yaşam düzeni kuran) toplumsal reformlarda bulma eğiliminde olduklarından bir heyecan yaratamamaktadırlar. Gelecek ileri adımlara son verecek bir ilerleme önermektedirler. Bu belki devasa bir adımdır fakat arkasından ölü bir hareketsizlik gelecektir.</div><div>Eski usul ütopyaların tersine hareket eden üçüncü etmene</div><div>isim vermek mümkündür: Tanımsız "geleceğin" kendisi. Akışkan modernlik, ilerleme inancını zamanın akışından ayırarak, güveni gelecekten koparmıştır. Zamanın ilerleyişini ölçen şey artık, aşağı olandan üstün bir konuma gelinmesi değildir. Aksine ilerleme fırsatlarının geçip gitmesi ve kaybolmasıdır. Nitekim bu fırsat her an temelde aynı miktarda olup, o anla birlikte geri dönülmez bir geçmişe sürüklenmektedir. Erken modern dönemlerdeki "tatminin ertelenmesi" kesinlikle demode olduğundan ve "rasyonel tercihler"le zıt düştüğünden, kredi kartları benlik davasının silahları olarak tasarruf cüzdanlarının yerini aldığından, ayartıcı güç sonu olmayan "yarınlar"dan, bütünüyle</div><div>yazıldığı somut ve güvenle erişilebilen "bugün'e kaymıştır. Ütopyaların o mazide olduğu gibi hep daha fazla mutluluk istenmektedir; fakat mutluluk şimdi çok daha düzgün bir yarından ziyade, farklı bir bugün demektir.</div><div>Dolayısıyla mutluluk şahsi bir meseleye, hemen şimdi elde</div><div>edilecek bir şeye dönüşmüştür. Başkalarının mutluluğu artık</div><div>kişinin kendi saadetinin koşulu değildir ve böyle de kalmalıdır.</div><div>Neticede her mutluluk anı, bir sonraki mutluluk anı geldiğinde</div><div>etrafta olabilecek ama olmaması daha muhtemel bir kişinin yanında yaşanır. Mutluluk anlarının sahnelendiği alan, bakıldıkça, gübrelendikçe ve sürüldükçe bol bol ürün veren tarlalar gibi ekilip biçilemez. Mutluluk arayışının paradigması, tarım</div><div>veya bahçıvanlık değil madenciliktir. Rezervleri tükendiğinde yahut kaynak çıkarımı çok zahmetli ve masraflı hale geldiğinde,</div><div>madenler içindeki faydalı malzemelerden arındırılır ve sonrasında hemen terk edilir.</div><div>Ütopik iyi yaşam modellerinin tersine, mutluluk kişisel olarak</div><div>peşinden koşulacak ve sabit bir durumdan çok birbirini takip</div><div>eden anlardan ibaret bir şeymiş gibi görülür. Bu bakış açısında mekânlar açığa çıksa bile, birbirini takip eden mutlu anlara farklı alanlarda erişilemeyen bir süratle yoğunluk kazandırma kapasiteleriyle görünür olmaktadırlar. Bu kapasite mekâna yapılan eski yatırımla ilişkili değildir (her halükârda zorunlu da değildir). Aksine bir mekânın yeniliği zamanla yok olup, getirdiği hazlar tanıdık hale gelip monotonlaştıkça, "azalan verimler kanunu" işlemeye başlar ve bir sonraki mutluluk anlarından her biri zaman ve çabanın arttırılmasını şart koşabilir.</div><div>Oysa hâlâ keşfedilmemiş mekânlarla tadılmamış heyecanların çokluğu dikkate alındığında, bu bir kaynak israfıdır. Eskiden ziyaret edilmiş ve tanıdık yerlerde sunulduğunu bildiğimiz ufak mutlulukların cazibesi, bu sebeple henüz denenmediği için vaat</div><div>ettikleri daha inandırıcı ve ayartıcı olan "bakir topraklar'ın ve "yeni başlangıçlar"ın muazzam gücüyle rekabete girmek zorundadır. Nitekim çoğunlukla eski, güvenilir ve içten alanlar, bu rekabetten muzaffer çıkamaz. Hâkim çekim kaynağı ne olursa</div><div>olsun, seçeneklerden biri kesinlikle iştah kaçırıcıdır. Bu seçenek "sabitlik", yani hareketliliğin sona erme, mutluluk hissinin</div><div>peşinden gidilecek alternatif alanların yasaklanma ihtimalidir.</div><div>Katı modern ütopyaların günümüz muadillerinde, mutluluk bir mekânla değil hareketle ilişkilenmiştir. Genelde mekânlar,</div><div>mutluluk düşlerine mekânın değişimini arzulayarak eşlik ederler.</div><div>Ya memleket özleminin tahmini uç noktası ya da "her şeyden kurtulmak'la ilişkilenmiş hayali bir güzergâh olarak eşlik ederler.</div><div>Geçmiş ütopyaların modern ve akışkan muadilleri, ne zamanla</div><div>ne de mekânla ilgilidir. Hız ve ivmeyle ilgilidirler.</div><div>"</div>Yasemin Şahinhttp://www.blogger.com/profile/04889846396469109021noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7508222296946011822.post-49476609088694870912022-05-23T09:40:00.001+03:002022-05-23T09:40:08.531+03:00Rüyama düşen suyun çınladığını duyuyorum.<div>Sözler su gibi düşüyor ben düşüyorum. Resmediyorum</div><div>gözlerimde gözlerimin şeklini, yüzüyorum</div><div>kendi sularımda, söylüyorum kendime sessizliklerimi. Bütün</div><div>gece belkiyorum ki dilim</div><div>beni biçimlendirebilsin. Ve düşünüyorum bana gelen rüzgârı,</div><div>bende kalan rüzgârı. Bütün gece yürüdüm</div><div>tanımadığım yağmurun altında. Bana öyle bir sessizlik verdiler ki</div><div>görme biçimleriyle dolu (sen diyorsun bunu). Ve koşuyorsun tesellisiz</div><div>rüzgârdaki tek kuşmuşsun gibi.¹</div><div><br></div><div>.</div><div>.</div><div><br></div><div><br></div><div><br></div><div><br></div><div>Alejandra Pizarnik, La figlia dell'insonnia</div><div>1 Pizarnik A., La figlia dell'insonnia (Uykusuzluğun Kızı), çev. C. Cinti, Crocetti, Milano 2004. (Bekleyiş ve Umut, Eugenio Borgna kitabından)</div>Yasemin Şahinhttp://www.blogger.com/profile/04889846396469109021noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7508222296946011822.post-67858576289880851892022-05-19T08:33:00.001+03:002022-05-19T09:26:48.770+03:00aşk ve irade / rollo may<br>
<span ;="">"Dünyayı anlık, kendiliğınden bir bütünlük olarak sever ve isteriz, irademizi dünyada gösteririz, kararımızla, emrimizle, seçimimizle onu yaratırız; onu aşkla severiz, ona şefkat gösteririz, enerji veririz, onu şekillendirdikçe ve değiştirdikçe ona</span><br>
<span ;="">bizi sevme ve değiştirme gücü kazandırırız. Kişinin dünyasıyla tam olarak ilişkide olması budur. Onu sevmemizden veya</span><br>
<span ;="">istememizden önce dünya yoktu demiyorum; bu soru yalnızca varsayımlara dayanarak yanıtlanır ve yaradılıştan gerçekçi</span><br>
<span ;="">bir Orta-Batı Amerikalı olarak, var olduğunu varsayıyorum.</span><br>
<span ;="">Fakat onun üzerinde herhangi bir etkim olmadığından benim</span><br>
<span ;="">için hiçbir gerçekliği, benimle hiçbir ilişkisi yoktur; bir rüyada</span><br>
<span ;="">gibi, hayal meyal, geçerli bir temas olmaksızın hareket ederim. Kişi bunu aklından çıkarabilir -metroyla giderken New</span><br>
<span ;="">Yorkluların yaptığı gibi- veya onu görmeyi, yaratmayı seçebilir. Bu anlamda, Cézanne'ın sanatına veya Chartres Katedra-</span><br>
<span ;="">li'ne bizi harekete geçirme gücü veririz.</span><br>
<span ;="">En azından şimdilik geri dönmemiz gereken kişisel yaşamlarımız söz konusu olduğunda bu ne anlama gelir? Bilincimizin küçük evreni, büyük evrenin bilindiği yerdedir. Kendisinin ve dünyasının bilincinde olmak, insanın korkutucu</span><br>
<span ;="">neşesi, nimeti ve lanetidir.</span><br>
<span ;="">Çünkü bilinç, öteki türlü saçma olacak eylemlerimizdeki anlamı yakalar. Her şeyi dolduran eros, gücünün bir gün</span><br>
<span ;="">bizim olacağı vaadiyle bizi kendine çağırır. Daimonik -aynı</span><br>
<span ;="">zamanda yaratıcı gücümüz olan, o kızdıran ses- bu daimonik</span><br>
<span ;="">deneyimleri sonlandırmaz, ne olduğumuzun ve yaşamın ne</span><br>
<span ;="">olduğunun değerini bilerek onları kabullenirsek bizi yaşama </span><span ;="">doğru götürür. Benliğin derin farkındalığını içeren amaçlılık,</span><br>
<span ;="">bilinç tarafından yakalanan anlamı eyleme dönüştürme yolu-</span><br>
<span ;="">muzdur.</span><br>
<span ;="">Geçmiş çağların bilincinin ve onların bize bıraktıkları bilgeliğin zirvesinde dururuz. Tarih -her çağın bir sonrakine miras bıraktığı geçmişin o seçkin hazine dairesi- geleceği kucaklayabilmemiz için bizi şimdide biçimlendirir; içgörülerimiz,</span><br>
<span ;="">zihnimizin kenarında oyun oynayan yeni biçimler, bizi hep</span><br>
<span ;="">istesek de istemesek de tuhaf ve şaşırtıcı topraklara bastığımız</span><br>
<span ;="">bakir ülkelere götürüyorsa, ne olmuş? Tek çıkış yolu ileri doğrudur ve seçeneğimiz ondan ürkmek veya onu onaylamaktır.</span><br>
<span ;="">Çünkü her aşk ve irade eylemiyle -uzun vadede her ikisi de gerçek olan her eylemde mevcuttur- aynı anda hem kendimizi hem dünyamızı şekillendiririz. Geleceği kucaklamanın</span><br>
<span ;="">anlamı budur.</span><br>
<br><br><span ;="">Dünyayı anlık, kendiliğınden bir bütünlük olarak sever ve isteriz, irademizi dünyada gösteririz, kararımızla, emrimizle, seçimimizle onu yaratırız; onu aşkla severiz, ona şefkat gösteririz, enerji veririz, onu şekillendirdikçe ve değiştirdikçe ona</span><br>
<span ;="">bizi sevme ve değiştirme gücü kazandırırız. Kişinin dünyasıyla tam olarak ilişkide olması budur. Onu sevmemizden veya</span><br>
<span ;="">istememizden önce dünya yoktu demiyorum; bu soru yalnızca varsayımlara dayanarak yanıtlanır ve yaradılıştan gerçekçi</span><br>
<span ;="">bir Orta-Batı Amerikalı olarak, var olduğunu varsayıyorum.</span><br>
<span ;="">Fakat onun üzerinde herhangi bir etkim olmadığından benim</span><br>
<span ;="">için hiçbir gerçekliği, benimle hiçbir ilişkisi yoktur; bir rüyada</span><br>
<span ;="">gibi, hayal meyal, geçerli bir temas olmaksızın hareket ederim. Kişi bunu aklından çıkarabilir -metroyla giderken New</span><br>
<span ;="">Yorkluların yaptığı gibi- veya onu görmeyi, yaratmayı seçebilir. Bu anlamda, Cézanne'ın sanatına veya Chartres Katedra-</span><br>
<span ;="">li'ne bizi harekete geçirme gücü veririz.</span><br>
<span ;="">En azından şimdilik geri dönmemiz gereken kişisel yaşamlarımız söz konusu olduğunda bu ne anlama gelir? Bilincimizin küçük evreni, büyük evrenin bilindiği yerdedir. Kendisinin ve dünyasının bilincinde olmak, insanın korkutucu</span><br>
<span ;="">neşesi, nimeti ve lanetidir.</span><br>
<span ;="">Çünkü bilinç, öteki türlü saçma olacak eylemlerimizdeki anlamı yakalar. Her şeyi dolduran eros, gücünün bir gün</span><br>
<span ;="">bizim olacağı vaadiyle bizi kendine çağırır. Daimonik -aynı</span><br>
<span ;="">zamanda yaratıcı gücümüz olan, o kızdıran ses- bu daimonik</span><br>
<span ;="">deneyimleri sonlandırmaz, ne olduğumuzun ve yaşamın ne</span><br>
<span ;="">olduğunun değerini bilerek onları kabullenirsek bizi yaşama </span><span ;="">doğru götürür. Benliğin derin farkındalığını içeren amaçlılık,</span><br>
<span ;="">bilinç tarafından yakalanan anlamı eyleme dönüştürme yolu-</span><br>
<span ;="">muzdur.</span><br>
<span ;="">Geçmiş çağların bilincinin ve onların bize bıraktıkları bilgeliğin zirvesinde dururuz. Tarih -her çağın bir sonrakine miras bıraktığı geçmişin o seçkin hazine dairesi- geleceği kucaklayabilmemiz için bizi şimdide biçimlendirir; içgörülerimiz,</span><br>
<span ;="">zihnimizin kenarında oyun oynayan yeni biçimler, bizi hep</span><br>
<span ;="">istesek de istemesek de tuhaf ve şaşırtıcı topraklara bastığımız</span><br>
<span ;="">bakir ülkelere götürüyorsa, ne olmuş? Tek çıkış yolu ileri doğrudur ve seçeneğimiz ondan ürkmek veya onu onaylamaktır.</span><br>
<span ;="">Çünkü her aşk ve irade eylemiyle -uzun vadede her ikisi de gerçek olan her eylemde mevcuttur- aynı anda hem kendimizi hem dünyamızı şekillendiririz. Geleceği kucaklamanın </span><span ;="">anlamı budur."</span><!--/data/user/0/com.samsung.android.app.notes/files/clipdata/clipdata_bodytext_220519_092627_030.sdocx-->Yasemin Şahinhttp://www.blogger.com/profile/04889846396469109021noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7508222296946011822.post-23427371212011383462022-05-15T20:18:00.001+03:002022-05-15T20:18:04.546+03:00aşk ve irade / rollo may<div>"Tuhaf çıkmazımız, modern insanı bu kadar güçlü kılan süreçlerin -atom ve diğer türde-ki teknik enerjilerin görkemli gelişimi- bizi güçsüz kılan süreçlerle aynı oluşudur. Birçok insanın "iradenin zaten bir yanılsama" olduğunu söylemesi de bariz bir şeyin tekrarı gibi gelir. Laing'in dediği gibi, "çılgın edilgenlik cehenneminde" kıstırılmış durumdayız.</div><div>İkilem, bizi çevreleyen ve biçimlendiren gayrişahsi güç makinesi karşısında kendimizi en güçsüz hissederken daha büyük ve daha uğursuz seçimlerin sorumluluğunu almakla görevlendirildiğimiz gerçeğiyle daha da keskinleşir. Boş zaman konusunu bir düşünün. Gittikçe büyüyen, günde sadece dört veya altı saat çalışan insan kitlesi için seçimler gerekli olacaktır. İnsanların boşluğu anlamlı etkinliklerle doldurmadıklarında iktidarsızlığı, bağımlılığı ve kendine zararlı bir düşmanlığı besleyen yaygın bir kayıtsızlıkla karşı karşıya kalacaklarına dair yeterince kanıt vardır. Yeni özgürlük -öncelikle cinsel ilişkiler konusundaki eksiksiz seçim özgürlüğü- tam da bu "seçim" sözcüğünü ortaya çıkarır. Anarşiden başka hiçbir şey yoksa, cinsel deneyim değerlerini ya da en azından katılım nedenlerini seçmek bireye kalır. Fakat bu yeni özgürlük normalde seçime (veya yine bir yapı gerektiren ayaklanmaya) temel oluşturan değerler kaos içinde olduğunda; toplum, aile, kilise tarafından verilen seks rehberliğinin iflasına yaklaşan bir karışıklık olduğunda ortaya çıkar. Özgürlük armağandır evet ama bireye yüklenen yük de gerçekten muazzamdır." #alıntı #aşkveirade #rollomay</div><div><br></div>Yasemin Şahinhttp://www.blogger.com/profile/04889846396469109021noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7508222296946011822.post-57456823921643685572022-05-03T09:54:00.001+03:002022-05-03T09:54:20.054+03:00gürültü çağında sessizlik / erling kagge"Stendhal'ın Aşk Üzerine'de iddia ettiği gibi,<div>başarılı bir ilişkide her zaman küçük bir şüphe bulunur.</div><div>Bu şüphe "her bir ana şevk katar ve mutlu bir aşka hayat veren de tam da budur." Korku her daim mevcut olduğunda ilişki içindeki zevklerden yorgun düşmezsin. Bu kulağa</div><div>acımasız geliyor ama Stendhal söylediklerinde haklıdır.</div><div>Hayat acımasızdır. Böyle bir şeyi olması gereken bir şey olarak kabul eder de kıymetini bilmezsen tehlikeli yaşıyorsun demektir. Birçok insan risklerle dolu Everest'e tırmanmak ister ve genelde her şey yolunda gider. "</div>Yasemin Şahinhttp://www.blogger.com/profile/04889846396469109021noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7508222296946011822.post-67864632663211016612022-04-27T21:38:00.001+03:002022-04-27T21:38:41.571+03:00peri gazozu / ercan kesal" Dedemden öğrendiğim, " insan olmak" kendi mutlu olduğun şeyleri yanındakilere de iletmektir. İnsan, kendinde olmasını istediği herhangi bir şeyi başkası için de aynı şiddette isteyebiliyorsa "insanım" diyebiliyor. "Yasemin Şahinhttp://www.blogger.com/profile/04889846396469109021noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7508222296946011822.post-88434846506116333262022-03-17T09:50:00.000+03:002022-03-17T09:50:11.306+03:00Nevrozlar ve İnsan Gelişimi, Karen Horney<p> </p><h1 class="quoteText" style="background-color: white; color: #181818; font-family: Merriweather, Georgia, serif; font-size: 14px; font-weight: normal; line-height: 21px; margin: 0px 0px 15px; padding: 0px;">“Gurur hem öylesine incinebilir, hem de öylesine değerlidir ki gelecekte de korunması gerekmektedir. Nevrotik kişi gelecekte incinebileceği durumları savuşturabilme umuduyla, inceden inceye işlenmiş bir kaçınmalar sistemi inşa edebilir. Bu da otomatik olarak süren bir süreçtir. Hasta bir etkinlikten gururunu incitebileceği düşüncesiyle kaçınmak istediğinin farkında değildir. Sadece kaçınıverir etkinlikten, hatta sıklıkla kaçındığının bile farkında olmaz. Süreç etkinliklerle ve insanlarla kurulan ilişkilerle ilgilidir ve gerçekçi çabaları ve gayretleri denetler. Yaygınsa, insanın yaşamını felce uğratır. Kişi parlak bir başarı elde edemeyecek diye yeteneklerine uygun herhangi bir ciddi uğraşa başlayamaz. Yazmak ya da resim yapmak ister ama işe koyulmayı göze almaz. Onu reddedecekler diye kızlarla tanışmayı göze almaz.<br />Hatta oteldeki yöneticilerle ya da hamallarla doğru dürüst konuşamayacak diye seyahat etmeyi bile göze alamaz. Ya da yabancılarla birlikte olduğunda önemsiz biri gibi hissedeceği için yalnızca herkesin onu tanıdığı yerlere gidebilir. Sıkılgan hale geleceği için toplumsal<br />ilişkilerden uzaklaşır. Böylece, gelir düzeyine göre ya dişe dokunur bir şey yapmaz ya da vasat bir işe bağlı kalır ve harcamalarını katı bir<br />bicimde sınırlandırır. Birçok açıdan elindekilerinin ona yaşatacağının<br />daha altında bir yaşam sürdürür. Uzun vadede bu durum onun başkalarından giderek daha da uzaklaşmasını gerektirecektir, çünkü kendi<br />yaş gurubunun gerisinde kalmasıyla da yüzleşemeyecektir ve dolayısıyla başkalarının işiyle ilgili karşılaştırma yapmasından ya da sorular sormasından çekinecektir. Yaşama katlanabilmek için artık kendini özel hayal dünyasında daha sağlam bir biçimde emniyete alması gerekmektedir. Ancak, bütün bu önlemler gururunun incinmesini gidermekten çok onu maskeledikleri için nevrozunu geliştirmeye başlayabilir, çünkü büyük N ile başlayan nevroz başarı örneğinden yoksunluğunun değerli bir mazeretine dönüşür.<br />Bunlar aşırı gelişmelerdir ve tabii ki, gurur temel etkenlerden biri olmasına karşın, bunlarda işleyen tek etken değildir. Çoğu zaman kaçınmalar belli alanlarla sınırlanır. Kişi en az kısıtlandığı ve hizmetinde olan alanlarda oldukça etkin ve etkili olabilir.<br /><br />Örneğin kendi alanında çok çalışıp başarılı olabilir, ancak toplumsal hayattan çekinir. Öte yandan toplumsal etkinliklerde veya Don Juan rolünde kendini güvende hissedebilir, ancak potansiyel kabiliyetlerinin sınanmasına neden olacak herhangi ciddi bir işe kalkışmayı göze almaz.<br />Organizasyonda başı çeken biri olarak rolünde kendini güvende hissedebilir, ancak herhangi bir kişisel ilişkiden kaçınır, çünkü bu tür ilişkilerde incinebileceğine inanır. Başkalarıyla duygusal ilişkiler kurmakla ilgili birçok korkunun arasında (nevrotik kopukluk) gurura yönelik hasarlardan duyulan korku sıklıkla belirgin bir rol oynamaktadır.<br />Ayrıca pek çok nedenden ötürü kişi, özellikle karşı cinsten biriyle ilişkisinde göz alıcı bir biçimde başarılı olmamaktan korkabilir. Bilinçdışı<br />bir biçimde, geleceğe yönelik olarak -hasta erkekse- kadınlarla tanışırken ya da onlarla cinsel ilişki kurarken gururunun incineceğine inanır. Dolayısıyla kadınlar ona (gururuna) potansiyel bir tehdit gibi gelebilir. Bu korku hastanın onlara duyduğu beğeni duygularına gölge düşürecek hatta bunları ezecek ve dolayısıyla onun heteroseksüel ilişkilerden kaçınmasına neden olacak denli güçlüdür. .....Gurur çok çeşitli yollardan sevginin düşmanıdır."<br />Sy124”</h1><div><br /></div>Yasemin Şahinhttp://www.blogger.com/profile/04889846396469109021noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7508222296946011822.post-78648967742197491552022-02-03T14:33:00.001+03:002022-02-03T14:33:19.035+03:00<div> ".. çünkü seni bir an görmeyeyim, tek sözcük söylemem olanaksızdır artık: dilim durur, ve, derimin altına, birdenbire yaman bir ateş sızar: gözlerim bakmaz olur, kulaklanım uğuldar, bedenimden terler akar, tüm varlığımı bir titremedir alır; ottan daha yeşil olurum, ölecek gibi olurum, ölmeme ramak</div><div>kalır."</div><div>Sappho </div><div><br></div>Yasemin Şahinhttp://www.blogger.com/profile/04889846396469109021noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7508222296946011822.post-91072044517348070752022-01-07T09:49:00.003+03:002022-01-07T09:49:48.218+03:00Tren yolculuğunun bile bir aurası olurdu. Şimdi havaalanı gibi tren garı yapmışlar. Dünya komple duygulardan arınmış mekanlara özeniyor. Bize yine bulutlar, kuşlar ve üç beş ağaç kalıyor.<div><br></div><div>13102021</div>Yasemin Şahinhttp://www.blogger.com/profile/04889846396469109021noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7508222296946011822.post-20166313936912924252022-01-07T09:49:00.001+03:002022-01-07T09:49:11.620+03:00Karanlıklar içinde kalan geçmişim ve deneyimlerim var. Geleceği ise parlatan ufak tefek yıldızları. Kömür gibi. Düşünsene, elini sürmezsen karası bulaşmıyor.<div><br></div><div>16102021</div>Yasemin Şahinhttp://www.blogger.com/profile/04889846396469109021noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7508222296946011822.post-239920564136817872022-01-07T09:47:00.001+03:002022-01-07T09:47:55.388+03:00akış<span ;="">Bazı insanlar paha biçilmez kaynaklarını ziyan ederken diğerleri bunu etkili biçimde kullanmayı öğrenir. Bilincini kontrol eden insanın göze çarpan özellikleri, dikkatini istediği gibi odak</span><span ;="">laması, dikkat dağıtıcıları göz ardı etmesi ve bir amacı yerine</span><br>
<span ;="">getirecek kadar -daha fazla değil- odaklanmayı başarmasıdır ve bunu yapabilen insan genelde günlük hayatın normal akışından</span><br>
<span ;="">keyif alır.</span><br>
<span ;="">....</span><br>
<span ;="">E'nin hayatının bir dakikası bile ziyan olmaz. Genelde yazar, sorun çözer, beş gazeteden birisini veya günlük planındaki kitapların işaretlenmiş kısımlarını okur veya sadece sorular sorar, etrafında olanları merakla izler ve bir sonraki görevi için planlar</span><br>
<span ;="">yapar. Zamanının çok azını hayatın rutin fonksiyonlarına harcar.</span><br>
<span ;="">Sadece kibarlık için nezaketle sohbet eder veya sosyalleşir yine de mümkün olduğunca bundan kaçınır. Ama her gün, bir göl kenarında sessizce dikilmek veya gözleri kapalı hâlde güneşe</span><br>
<span ;="">bakmak gibi basit araçlarla zihnini yeniden şarj etmeye zaman ayırır veya şehrin dışında tepelerdeki çayırlarda köpeklerini yürüyüşe çıkarabilir. E. dikkat süreçlerini o kadar iyi kontrol eder ki kendi isteğiyle bilincini kapatabilir veya bir anlık boşluğu olduğunda tazeleyici bir uykuya dalabilir.</span><!--/data/user/0/com.samsung.android.app.notes/files/clipdata/clipdata_bodytext_220107_094639_957.sdocx--><div><span ;=""><br></span></div><div><span ;=""><br></span></div><div><span ;="">Akış / Mihaly Csikszentmihalyi</span></div>Yasemin Şahinhttp://www.blogger.com/profile/04889846396469109021noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7508222296946011822.post-63351974792107528342022-01-07T09:45:00.001+03:002022-01-07T09:45:56.033+03:00walter Benjamin<br><br><br>
<br><br><span ;="">"Şimdi ise son kutunun</span><br>
<span ;="">yarısındayım ve saat</span><br>
<span ;="">gece yarısını çoktan</span><br>
<span ;="">geçti. Bahsettiğimden</span><br>
<span ;="">başka düşünceler kafamı</span><br>
<span ;="">dolduruyor; düşünceler</span><br>
<span ;="">değil de, imgeler,</span><br>
<span ;="">hatıralar. Birçok şey</span><br>
<span ;="">bulduğum şehirlerden</span><br>
<span ;="">hatıralar: Riga,</span><br>
<span ;="">Napoli, Münih, Danzig,</span><br>
<span ;="">Moskova, Floransa,</span><br>
<span ;="">Basel, Paris. Münih'te</span><br>
<span ;="">Rosenthal'in gösterişli</span><br>
<span ;="">odalarının, merhum Hans</span><br>
<span ;="">Rhaue'nin ikamet ettiği</span><br>
<span ;="">Danzig Stockturm' un,</span><br>
<span ;="">Kuzey Berlin'deki</span><br>
<span ;="">Süssengut'un küf kokulu</span><br>
<span ;="">kitap deposunun, bu</span><br>
<span ;="">kitapların geldiği</span><br>
<span ;="">evlerdeki odaların</span><br>
<span ;="">hatıraları; Münih'teki</span><br>
<span ;="">öğrenci dairemin,</span><br>
<span ;="">Bern'deki odamın,</span><br>
<span ;="">Brienz Gölü kıyısındaki</span><br>
<span ;="">Iseltwald' in ısszlığının ve nihayet</span><br>
<span ;="">etrafımda yükselen</span><br>
<span ;="">binlerce kitabın ancak</span><br>
<span ;="">dört veya beş tanesinin</span><br>
<span ;="">geldiği çocukluk odamın</span><br>
<span ;="">hatıraları. Ne mutlu</span><br>
<span ;="">koleksiyon yapan adama</span><br>
<span ;="">ne mutlu sefa süren</span><br>
<span ;="">adama! Haysiyetsiz</span><br>
<span ;="">varlığını Spitzweg' in</span><br>
<span ;="">"Kitap Kurdu" maskesi</span><br>
<span ;="">altında sürdürebilen</span><br>
<span ;="">kişi kadar kendisinden</span><br>
<span ;="">hiçbir şey beklenmeyen,</span><br>
<span ;="">kendini daha iyi</span><br>
<span ;="">hisseden insan yoktur.</span><br>
<span ;="">Çünkü içinde</span><br>
<span ;="">koleksiyoncu için -ve</span><br>
<span ;="">gerçek bir koleksiyoncu</span><br>
<span ;="">diyorum, yani olması</span><br>
<span ;="">gerektiği hâliyle- bir</span><br>
<span ;="">nesneyle kurulabilecek</span><br>
<span ;="">en samimi ilişkinin</span><br>
<span ;="">sahiplik olduğunu bilen</span><br>
<span ;="">ruhlar veya en azından </span><span ;="">küçük bir cin vardır.</span><br>
<span ;="">Onlar koleksiyoncunun</span><br>
<span ;="">içinde hayat bulmazlar;</span><br>
<span ;="">esas koleksiyoncu</span><br>
<span ;="">onların içinde yaşar.</span><br>
<span ;="">Ben de böylece</span><br>
<span ;="">huzurlarınızda</span><br>
<span ;="">kitaplardan onun</span><br>
<span ;="">yuvalarından birini</span><br>
<span ;="">inşa ettim ve şimdi de</span><br>
<span ;="">içeriye girip sizlerden</span><br>
<span ;="">ayrılacak; tıpkı olması</span><br>
<span ;="">gerektiği gibi."</span><br>
<!--/data/user/0/com.samsung.android.app.notes/files/clipdata/clipdata_bodytext_220107_094414_755.sdocx--><div><span ;=""><br></span></div><div>Kitaplığımı yerleştirirken kitap koleksiyonculuğuna dair bir konuşma - Walter Benjamin</div>Yasemin Şahinhttp://www.blogger.com/profile/04889846396469109021noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7508222296946011822.post-73019190049132328482022-01-07T09:41:00.001+03:002022-01-07T09:41:37.123+03:00batışın dinlenişi"" ... batışın dinlenişi" Rushrock<div><br></div><div>"Batma bir uyutum anıdır. Bir esin etkisini gösterir, kendimi öldürmeden kendimden geçmemi buyurur bana. Batışın yumuşaklığı bundandır belki : bunda benim hiçbir sorumluluğum yoktur, edim (ölmek) bana düşmez: bırakırım kendimi, dönüşürüm </div><div>(Kime? Tanrı'ya, Doğa'ya, ötekinden başka her şeye).</div><div>.....</div><div><br></div><div>Batma uygun bir yokoluş mudur yalnızca? Onu bir dinleniş olarak değil de coşum diye okumak zor olmaz benim için. Yasımı bir kaçış altında gizlerim; beni sorumlu bir özne yapan bu yoğunluktan, bu tıkanıklıktan kurtulmak için, eririm, bayılırım: çıkarım : esrimeye ermişimdir."</div><div>Bir aşk söyleminden parçalar / #RolandBarthes</div>Yasemin Şahinhttp://www.blogger.com/profile/04889846396469109021noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7508222296946011822.post-83179480889509462082022-01-07T09:39:00.001+03:002022-01-07T09:39:39.452+03:00Bazı ahlaki temellerinizin altı hep çürük tahta kokuyor.<div><br></div><div>03112021</div>Yasemin Şahinhttp://www.blogger.com/profile/04889846396469109021noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7508222296946011822.post-38752416209437070052022-01-07T09:38:00.003+03:002022-01-07T09:39:00.145+03:00Hayatın sen duruyor olsan da aktığı yerde aklıma gelen ilk kare deniz kenarında bağdaş kurup dalgaların sana değmeden gelip geçtiği. Arada sırada avucunuzu suya değdirirsiniz, belki ayaklarınızı, belki bedeninizi. Tam olarak da bu. Suyun içerisinde olmak en güzeli değil mi?<div>04122021</div>Yasemin Şahinhttp://www.blogger.com/profile/04889846396469109021noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7508222296946011822.post-87510742084535327032022-01-07T09:38:00.001+03:002022-01-07T09:38:11.199+03:00Yolunu bulamadığın zaman geri dönmek de bir seçimdir, o yola devam etmek de.<div><br></div><div>06012022</div>Yasemin Şahinhttp://www.blogger.com/profile/04889846396469109021noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7508222296946011822.post-72908074408906315472021-10-20T07:33:00.001+03:002021-10-20T07:33:47.408+03:00ilhan berk - inferno<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://lh3.googleusercontent.com/-b4aDc_j5cV8/YW-cKYonojI/AAAAAAAAP60/_AG9seimU9srGbRjkVaN1JmaCfqWIdmXACLcBGAsYHQ/s1600/1634704406467419-0.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;">
<img border="0" src="https://lh3.googleusercontent.com/-b4aDc_j5cV8/YW-cKYonojI/AAAAAAAAP60/_AG9seimU9srGbRjkVaN1JmaCfqWIdmXACLcBGAsYHQ/s1600/1634704406467419-0.png" width="400">
</a>
</div>Yasemin Şahinhttp://www.blogger.com/profile/04889846396469109021noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7508222296946011822.post-79267750084659222472021-10-20T07:29:00.001+03:002021-10-20T07:29:09.049+03:00" Herhangi bir yüzyılı çağırıp içine girer ve orada bir ev kurabiliriim."<div>Arseni ( Baba) Tarkovski</div>Yasemin Şahinhttp://www.blogger.com/profile/04889846396469109021noreply@blogger.com0